8 Şubat 2017 Çarşamba

Mıhtarlar Böyledirler Deryasız Yaşayamaz Ölürler -Jill



İnsan hayatının bazı dönemlerini hemen geçmek istiyor. Eğer bir kumandam olsaydı.  Geriye alıp düzeltmek yerine ileriye sarıp filmin bitmesini izlemek isterdim. Gerçekten bu kafayla nasıl, ne kadar devam ederim ben de bilmiyorum. Yaramaz bir kızım hatta sadece yaramaz. (aptal,  işe yaramaz bla bla)

Bir şekilde kendime bir düzen tutturmuş gidiyorum işte sabah iş gece ev.  Sosyal hayat sıfır.  Para desen birikmiyor. Ulan bu daha ne kadar böyle devam edecek. Tabiki birkaç arkadaşın gelmesiyle bunalımdan çıkacağım günü bekliyorum ki daha çok beklerim.  Yanlış arkadaş edilmekte üstüme yoktur. Jack duymasın kafamı patlayana kadar siker. Çenesi düşene kadar azarlar.

Aslında o sabah uyandığımda herşey çok NORMAL başlamıştı. Kalktım kahvaltı bile etmeden çıktım. Poğaça falan aldım dükkana geldim henüz açılmamış.  Ali müdürün gelmesini bekledim. Ali müdür de müdür falan değil. Anlaşabildiğim tek ve yegane çalışan. (onun anlaşamadığı kimse yok).  Zaten ilk defa işe erken gelmişim tam da orada bir bokluk çıkacağını anlamam lazım ama gerçekten her şey harika gözüküyordu gözüme. Günler sonra ilk defa bok yemiş gibi uyanmadım işte düşünün gerisini.  Neyse kapıda toplaşmışız komiklikler şakalar. Ali müdür geldi. Açtık tükkanı. Ben her zamanki gibi hazırlık aşaması. Ama şehir boş.  Hayalet şehir misali.  Sokakta adam bulamazsınız. Canım sıkıldı tabi bi yerde.  Instagram facebook takılıyorum..

Tee geçen sene hiç unutmam bir gün kızlar beni çay bahçesine çağırmışlardı. - bende aynısını dedim. Çay bahçesi mi?- işte o gün swarma bakıp kim var acaba oralarda bi bakayım da öyle gideyim diyordum.  Gidilmeye değer birileri varsa falan gibisinden.  Hiç unutmam siyah şort siyah tişört uzun saçlı bir çocuk elinde de ballı viski kutusu.  Hani ben alemciyim benden uzak dur diye bağırıyor.  Ekledim çocuğu hemen (aman kaçırırlar) sonra da uçarak gittim oraya.  Hayatımda belkide hiçbir yere bu kadar hızlı yürümemişimdir.  Tabiki gittiğimde çocuk orada değildi. Benimde öyle oturasım falan kalmadı. Kaldırdım kızları Çarşı pazar gezdiricem.  Götümde kurt var oturur muyum. Kızlar önde ben arkada alakasız alakasız yürüyoruz. Biri bana sesleniyor. Bir baktım yolun karşısında kara çocuk ama bu kara çocuk sandığınız kara çocuk değil. Esra'nın hala daha yakayı kurtaramadığı ( evlenemeden bir yastıkta kocadılar) sevgilisi yolun karşısında pis pis sırıtıyor. Baktım bizim kızlarda önden önden gidiyor. Kime nasıl yetişsem şaşırdım. Arabalara yanan kırmızıyı gördüğümde karşıya geçtim. Tabi birde el kol yapıyorum 'Hayırdır lan' diye. Bizim kara çocuk elindeki poşeti gösterdi.

"Biz bugün cin-cıra binelim dedik de. " Patlattım kahkayı.
"Hadi lan Esra düştü mü?" Nasıl merak ediyorum tabi can tanemi.
Gittim vardım Esra'nın yanına. Bizimkinin üzerinden sanki Çin ordusu geçmiş. Gözler öldüm gömün beni diyor. Üstü başı Fatmagül misali yırtık pırtık olmuş. Kara çocuk ne yapsın, kızı hastaneye götürmek yerine gitmiş krem falan almış. Düştüğünde önce bir durmuş sonra resmini falan çekmiş. Sanırım kız ölmeden anı ölümsüzleştirmek istedi.

Dayanamadım birde Esra'nın yüzüne patlattım kahkahayı. Bir koluna ben bir koluna kara çocuk yapıştık götürdük aparta. E tabi bu da her şey başlamadan önceki bir anımdır. Kalsın burada.

İste o çocuğun check-inlerimi düzenli olarak beğendiğini fark ettim. Eklediğimden bu yana hiç dikkat etmediğim adama bir de böyle bakmak istemiş olmalıyım ki Instagram'dan da buldum. Yapıştırdım takibi. Ben beğeniyorum o beğeni o beğendikçe ben daha da beğeniyorum falan 'Ulan tam kısır döngüye girdik diyorum ki.' içerden müdür bağırıyor.
"Jill, tezgaha yaslanma" Kendimi geri çekip hayırdır lan bakışıyla kafamı kaldırıyorum. Gözüm bomboş caddede yolun karşısından gelen çifte takılıyor.
Aha sıçtık diyorum içimden. Deminki çocuk değil mi lan bu? İsmi neydi? Yanında kendi boylarında esmer çok da güzel olmayan bir kız.(Aslında güzel -Jill buradaki kıskançlığı kelimelere dökemez)
Geliyor, geldiği yetmezmiş gibi içeri giriyor, oturuyor, Waffle'ını söylüyor ve bekliyor. Ağzının tadını da biliyor kerata.
Sinirleniyorum tabi zehir zıkkım ediyorum Wafflelarını. Demin like atan adam kız arkadaşıyla geliyor bak bak bak.
Neyse silip süpürüyorlar dakikalar içerisinde ve dükkan eski sakinliğine geri kavuşuyor.
Onlar gittiğinde basıyorum check-ine tekrar. Çocukta durur mu mesaj atıyor. Yüzsüzlüğün bu kadarı. Sen al sevgilini demin kısır döngüye soktuğun kızın yanına getir sonra hala check-in kovala. Ne şerefsiz, ne adi adamlar var lan memlekette?
"Bende seni görmeye gelmiştim." Ben waffle mıyım kardeşim. Gözünü nasıl bir açlık bürüdüyse hayvan gibi en büyük waffle'ı mideye gömüp aynı dakikası kalkıp yok oluyorsun.
" Keşke bir eline sağlık deseymişsin keşke."
O gün boyunca bu saçma olayı düşündüm ve ertesi gün rutinime geri döndüm. Kalk duş al işe git bla bla.
Akşam üzeri hareketliliğinden fırsat bularak yan tarafa sigara içmeye çıkmıştım ki karşıdan yine o zırtapoz geliyor. Kılığında meymenet yok ama saçı uzun ya bu bana yeter diyorum. Tam dükkanın önünden geçerken içeriye boynunu uzatıp beni zürafa boynuna güldürüyor.
Arkasından seslenmek için peşine takılıp gittim ama adı bir türlü aklıma gelmedi. Lan neydi, neydi derken. Hıştladım, pıştladım sonunda boynunu boynuzu toplayıp kafayı arkaya çevirmeyi akıl etti.
"Bana mı bakmıştın?"
"Yok ya dün o kadar geldim göremeyince .. E naptın?
"Napam işte çalıyom. Sen nere?" Abartmıyorum insan kırk yıllık asker arkadaşıyla böyle konuşmaz ama bizim ilk kanlı canlı tanışmamız böyle gerçekleşti. İnsan bir bokluk çıkacağını önceden fark edemiyor bazen işte.
Numaramı istedi bir kaç mesajlaştık. Sonra gece çıkışta buluştuk. Tabi ben köle gibi çalıştırıldığım için (Günde 13 saat) çok fazla görüşememekten şikayetçi olmaya başladı.
Kapitalist dünya düzeni, modern kölelik, Marksizim, yea aç gezerim daha iyi, bırak baban para yollasın oluyorsan onun kölesi ol bla bla saatlerce bunlardan bahsetti. Arkasından bir o kadar da ben küfrettim.

Haftalar sonra dükkan patlama noktasına geldi. İşten başımızı kaldıramıyoruz tabi birde çalışma arkadaşlarımızın anlayışsızlığı eklenince bu duruma. Hayattan ufak tatlı tokatlar alıyorum o dönem. Annemi arayıp saatlerce ağlıyorum. Gerçekten de burnumdan fitil fitil getirdiler aldığım iki lokma parayı.

Kaldırımın başına tündüm semt oturuşundan hallice, kafamda zaten bonem var, bir delimde cugaram. Anneme nasıl anlattıysam derdimi kadın küçük emrah filmi izliyormuş gibi ağlıyor. Yeşilçamın en acıklı sahnesini yaşıyorum. Alt fonda İbo çalıyor. "Dayanıcam ana" diyorum. Anam daha çok ağlıyor. İşimin başına geçiyorum bir bakıyorum telefon tekrar çalıyor. Bu kez hatta Hakan var.
"Yeter artık ben seni özlüyorum. Çık şu işten de görüşelim." Ekmek kazanmak kolay mı lan ? O dakika çıkarıyorum önlüğü. Patronu gördüğüm gibi hesabımı kestirip ayrılıyorum oradan ve özgürlüğüme koşuyorum.
Düpedüz yalan! İşten ayrıldıktan saatler sonra köpek gibi pişmanlığımı göreceksiniz.
Arkadan çantamı alıyorum.. O gün işe ufak bir valizle gelmek zorunda kalmıştım çünkü aparttan tahliye edilmiştim. Ertesi gün Bursa'ya gidicektim ama gece kalacak yerim yoktu. Sokak köpeği gibi kalmıştım yani ortada.

İşten çıktım ve iki adım ötedeki bara girip 'Helal para nasıl harama döner onu denedim'. Hakanı aradım, işten ayrıldım gel artık görüşebiliriz dedim. Hakan hayatımın keleğini attı bana. Karıyla kızla takılmak için yarım saat önce ekmeğiyle oynadığı kızı ekti.

Barda bir başıma içtim. Tabi yalnız gitmez gider mi hiç? Az bir şey içince kafam jüpiter. Benim waffle'ı beş dakika da gömen Mıhtar'ı (arkaşlarına hep mıhtar, hafız, hocam, azizim diye hitap eden bir piçtir kendisi) çağırdım. Birazdan gelirim dedi. Yarım saatte bir sıkıştırıyorum gelsin artık diye. İki saat sonra götünü çekeleye çekeleye geldi. Başladı boş muhabbetlerini yapmaya. Ben o sırada içimden bininci küfürümü etmekle meşgulüm. Onbeşinci dakinanın sonunda yeter gari dedim ve sordum.
"Mıhtarcım, Sevişelim mi?" Mıhtar bu durur mu yapıştırır cevabı.
bkz Mıhtar'dan sonra ben
"Demin Derya'ya dört posta gittim, bu da çeşme değil yani." Afalladım ancak bozuntuya vermemek adına hayatımın en aptal cevabını vermiş olabilirim.
" O zaman başka zaman artık. Ben çişimi yapıp geliyorum." Ulan boklu, sevişmek senin neyine. Hayatımda beni bu kadar rencide edecek bir olayla daha henüz karşılaşmadım (HENÜZ). Olayın şokunu tuvalette kendimi asmayı deneyerek atlatmak isterdim. İşeyip geri geldiğimdeyse hesabı ödeyip çoktan kapıda beni bekliyordu. Ulan ne oluyoruz demeye kalmadan bastı gitti.

Hiç kafanı sokacak bir yerin var mı diye soran yok? Bildiğin annelerin 'deyme ona mikropludur' diye çocuklarını kaçırdıkları sokak köpekleri gibi kaldım ortada. Gideyim de dürüm gömeyim bari diyip girdim kebapçıya. Nuray Aplacım sağolsun beni kapının önüne koymanın vermiş olduğu vicdan azabıyla kalacak bir yer ayarlamıştı. O günü de kazasız belasız atlatmıştım çok şükür.

Şimdi geriye dönüp baktığımda Mıhtar'a kızamıyorum bile.Sonuçta Mıhtarlar böyledirler. Bir kıza ne kadar değersiz olduğunu bile isteye hissettirecek şekilde onu iki saat bekleterek ve sonra gelip pişkin pişkin Derya'yı dört posta siktiği için geç kaldığını söylerler. Özür dilemek adına da hesabınızı kapatıp ardına bakmadan kaçarlar. Sende götü toplayıp dürümcüye gidersin.

Yıllar geçsede bazı olayların şoku atlatılmaz.
Geriye kalan hayatımın içine ettin.
Ne söylesem az ama hiçbir şey söylemiyorum
-Jill