14 Ağustos 2015 Cuma

Zordur Sevişmek Bir Hayalle -Jill




Değişen hiçbir şey yokmuş bu sokaklarda. Her zamanki gibi umutsuzluklar. Hayattan beklediğini
alamayan bakışlar. İnsan nasıl hissederse öyle görürmüş herşeyi. Yine öyle bir kaybediyorum ki sadece hüzün görebiliyorum.

Evden ayrılırken kurtulduğumu hiç düşünmedim. Sadece çıktım geldim. Kolay olacağını düşünmek istedim. Bırakmak istemediğim şeyler vardı ama hiçbiri kalmam için yetmedi işte.

Şimdi düşünmekten başımın ağrıdığını hissettim. Biraz önce sigaraya vurdum kendimi. Şişelerin dibinde kalanları içtim. Sonra bi sigara daha. Bozuk musluktan gelen saniye başı tıkırtı. Karşımdaki pis duvara bakarken buldum kendimi. ' Çıldırmanın eşiğine geldin akıllı ol!' dedim kendime. Sonra elimdeki sigaraya daldı bakışlarım, o an fark ettim elimin titrediğini. Daha bi acıdım kendime. İnsanın kendine acıması kadar bitik birşey yok belkide.

Biraz sonra üstümü değiştirdim. İştahım yok diye aç bırakmıştım kendimi saatlerce, birşeyler tıkıştırdım. Elime kitap alıp ona odaklanmayı diledim. Aklımda sadece bir kişi vardı.

İçerden kapı açılma sesi geldi. Sonra kafamı kaldırdım, karşımda o vardı. Gülümseyip yatağa yanıma ilişti. Sıcak sıcak gülümsedi. Neşelendim. Çıplak bacaklarıma öpücükler kondurdu.

Sadece bir saniye sonra maskesi kalktı. Eren'i gördüm bir an. Tekrar görmek için zorladım kendimi. Gerçekle yüzleşmek zordur. Karşımda ne o vardı ne de Eren.
 
Sadece bir hiç.
 
Zordur sevişmek bir hayalle. Ne kadar zorlasam da gelmedi geri.

Jill
 


19 Nisan 2015 Pazar

Kendim Anlamıyorum Ki Başkasına Nasıl Anlatayım..! -Jack

Merhaba millet..

Saat sabahın 4'ü ve ben işe gitmek için erkenden girdiğim yatağımda size bile anlatamayacağım utaç verici şeyler düşünmekten uyuyamıyorum. Aslında utanılacak bir şey değil ama benim dengesiz ve berbat ruh halim bütün her şeyi berbat etmekle meşgul...

Aslına bakarsan yeni bir kitap okumaya başladım ve okuduğum kitabın ana karakterini çok fazla benimsedim sanırım. Adam tam bir dengesiz ve geri
zekalı. Hem aşık hem mal , hem mal hem çok başarılı, hem çok başarılı hem çok başarısız, hem çok başarısız hem çok mutlu , hem çok mutlu hem çok mutsuz. hem hem hem....

Sanırım cümlelerimin sonunda çok fazla üç nokta kullanacağım. Çünkü neden yazdığımı ve neden yazacak bir şeyim olmadığı halde yazacak çok şeyim olduğunu düşünerek yazıyorum bilmiyorum. Hayatım berbat ama bir o kadar da iyi. Çok şükür her şeyi yapabiliyor ve sonrasında kahrını çekebiliyorum. Özgürüm ama pek mutlu olduğum söylenemez. Sonra birden suratım anlamsız bi tebessüm alıyor ve bunun sebebi oldukça zorluk çektiğim ama bir o kadar da mutlu olduğum Bursa da yaşadığım anıları düşündüğüm zaman olduğunun farkına varıyorum.

Özgürüm derken belki de kendimi öyle hissediyor olabilirim. Geçenlerde iş yerinden çok yakın arkadaşım olan ve bir sonraki sene aynı eve çıkmayı planladığımız ve o yan oda da uyurken onun evinde koli kestiğim arkadaşımla sırf macera olsun diye İskenderun'dan kalkıp otostopla Adana'ya gitmiş olmamız benim özgür olduğumu gösterir mi bilemiyorum.

Oldukça sıkıldım her şeyden. Hem çalışıp okumaktan sıkıldım. Benimde tek derdim diğer arkadaşlarım gibi 'acaba İskenderun da başka gezilecek neresi kaldı' demek olsun istiyorum. Hafta sonu işe gidiyorum , hafta içi okula gidiyorum ve bazı günler özel ders vermeye gidiyorum. Özel ders veriyorum deyince çok havalı gözüküyor olabilir ama hiç de öyle değil. İlköğretim 4. sınıf öğrencisine ders veriyorum. Sanırım neden havalı olmadığını anlamış olmalısınız. Kapasitem anca buna yetiyor diyebiliriz. Her gittiğimde çarpım tablosunu ezberletmekle geçiyor.

-'5*9 kaç eder?'
-'45'
-'9*5 kaç eder?'
-'Ama ben dokuzlara çalışmadım ki?'

Parmakları kopana kadar çarpım tablosunu yazdırdım. Acıyla bir şeyler öğrenmeye başladı. Sanırım kendi sabrımın sınırları konusunda rekor kırdım. Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Dayanmak zorundayım çünkü berbat olan hayat standartlarımı sabit tutmak zorundayım. Çok gerekliymiş gibi sanki....

Artık başkalarının mutluluklarını dinlerken mutlu olmaktan, yakışıklı herif gördüğüm zaman oturup ağlamak isteyen ruh halimden, sırf diş fırçalamaktan sıkılmayayım die her gün farklı diş fırçası kullanmaktan, yarın ne giyeceğim diye düşünmekten, finaller bittikten sonra 'Acaba Bursa'ya  dönsem nasıl olur ? Ne yaparım ? ' diye düşünüp annemle ve abimle nasıl daha az muhattap olurum die planlar yapmaktan ve yurttaki heterolarla oturup onların saçma sapan ya maç ya da karı kız muhabbetlerini dinlemekten çok sıkıldım. Ve Jill'i çok özledim. Kendimi çok özledim, Bursa'yı çok özledim. Kısmen kısmen de olsa ve aklıma geldiği zaman kendimi avutacak bir sebep bulamadığım zamanlarda doktorla yaşadığım ve bir daha yaşayamayacak olduğum anılarımı çok özledim...

Eğer beynimin içinde bir kayıt cihazı olsaydı emin olun beni siz bile tanıyamazdınız. Kafamın içinde bin bir tilki dolaşıyor ve hiç birinin kuyruğu birbirine değmiyor. Çünkü hiç birinin kuyruğu yok. Sorunlar silsilesi içinde bazı anlarda oturup kendimi dinliyorum. Durum daha da fazla berbat hal alıyor. Kendi içimde yarattığım öyle bir dünya var ki bazen Avrupa'ya seyahate çıkıyor bazı zamanlarda sahili olan bir şehirde okuyacağımı duyunca çok sevdiğim o sahil sevdasına rağmen doğru dürüst gitmediğim o sahilin en ücra köşelerinde kitap okurken bulabiliyorum kendimi...

Bazen içimde bir yerlerde bir şarkı bir melodi beliriyor ne kadar müzik sitelerini taramama rağmen içimdeki şarkıya yakın hiç bir şarkı bulamıyorum. Yine zor zamanlarda yaptığım gibi kendimi Amy Winehouse'un kollarına bırakıyorum. Bu seferde ya dudağımı deldirmek ya da  ot içme isteği duyuyorum. İnsanlardan , hatta canlı cansız herşeyden o kadar etkileniyorum ki anlatamam...

Pişman olduğum çok şey var , pişman olunacak şeyler yaşamadığımı düşündüğüm anlarımda var. Dengede tutturamadığım bir hayatım bazende ip cambazı olup kendi hayatımın dengede durmayışıyla dalga geçtiğim zamanlarım...

Çok şey yaşamak istediğim , çok şey yaşadığımı zannettiğim, geçmişe dönüp baktığımda yaşadığım şeylerin hep bir birinin tekrarı olduğunu düşündüğüm gereksiz vakitlerim, yarım bıraktığım, yarım bırakıldığım anlar.. Öyle alıştım ki yarım kalmaya her şeye. Öyle alıştım ki yarım bırakmaya hiç bir şey tam değil....

Sabahtan beri ne kadar dengesiz olduğumdan ve yaşadığım bunalımlardan, çelişkilerden, yarım bıraktığım anlardan ve yarım kalmışlığımdan bahsedip duruyorum. Eminim sizde sıkılmışsınızdır bu durumdan . Çok üzgünüm hayatlarını kıskandığım insanlar bu durum biraz daha uzayacak gibi.

Bir başka blog yayınında yarım kalıp, yarım bıraktığım insanları yazdığım bir günde görülmek üzere...


Sonu Olmayan Masal -Jill

Yalnızdı... Evden çıktı, köşe  başında onu bekleyen  Perro'nun yanına  vardı. Huzursuzdu, emin değildi, neyi neden yaptığını hiç bilmiyordu. Bilmeyecektide. İçgüdüleriyle hareket eden bir köpekten farksızdı. Canı daha çok sıkıldı. Ayakları geri geri gitse de Perro'nun yanında ilerlemeye devam etti.

Nereye gittiğine dair hiçbir şey bilmiyordu. Koşulsuz güvenmiyorduda. Sadece gidiyordu. Bu her evden çıkışında başına gelenden biraz farklıydı.

Gittikleri yer karmakarışık bir yolda ışıkların olmadığı yerdeydi. Girdikleri oda kitaplarla dolu bir hapishaneydi. Beyin hapsi, kalp hapsi, dalak hapsi... E tipi gözyaşı cezaevi.

Perro yerinde duramıyordu. Aç gibi yemeğine saldırdı. Ağzının etrafından akanlara aldırmadan sadece yiyordu. Yemekten aldığı haz, ağzının şapırtısı, kıza ağır geldi. Başının ağrısı, içinde kalmış ne var ne yoksa dışına çıktı.

Perro yemeğini bitirince bir keyif sigarası yaktı. Oturduğu sandalyede yayıldı, yayıldı, yayıldı. Sandalye neredeyse yokolmuştu.

Kız yerinden bugün de karnı doymadığına şükretmeden kalktı. Kapıya ilerledi. Son olarak arkasında bıraktığı Perro’ya baktı. Birçok şey söyledi ama hiçbirini hatırlamadı.

Boş ve karanlık sokakta ilerlemeye koyuldu. Elleri soğuktan morarmış ve şişmişti. Ne yöne gideceğini bilmiyordu. Bulduğu ilk kapıyı yumrukladı.

Bir iki yumruktan sonra ev dehşet bir gürültüyle yıkıldı. Umutsuzluk ve parmakları daha çok şişmişti. Uzun, buzlu merdivenler, beşinci kat ve birkaç nota…

Uzun uzun ilerledi, bu kez kalabalıklar içindeydi. Çoğullaşmak ona göre olamıyordu hiç. Yine yolunu bulamıyordu. Cebinde titreyen şey ona fısıldadı. “miyav”

Kediciğin peşinden gitti. Boş otobüste umutsuz bakışlarıyla bir kızın resmi asılıydı. Otobüsten indi. Kedi karların üzerşinden hızlı hızlı geçerek bir eve girdi.

O, kedinin ona yardım edeceğini sandı. İçerisi aydınlıktı. Kocaman ayaklı biri ona kapıyı açtı. Yatağına yatırdı ve biraz şarap verdi. Uyumak üzereydi.

Cebinden bir şey titredi ve ona fısıldadı.
“Gel”

Kız yorgundu. Zorda olsa yerinden kalktı, bin bir hevesle yola koyuldu. Soğuk otobüsler, kalabalık otobüsler, yaşlı teyzeler, soğuk rüzgar, kibar bir ses, şimdilerde unuttuğu herşey.

Yalnız ve hızlı adımlarla gitti. Onu hemen tanımıştı. Karşısındaki bakışlar kocamandı, karşısındaki bakışlar onu içine yummuştu.

Karşısındaki oturduğu yerden kalkmadı. Dağınıktı. Uykusuzluk dağınıklığı. Ama gözleri kocamandı.

Kız karşısına oturdu. Sustular. Çocuk yerinden kalktı. Sigara yasaktı, gölgesini de alıp dışarı çıktı. Sigarası bitmek bilmiyordu.

Kız yalnızdı. Bir sabah uyanmıştı ve buradaydı. Etrafına bakındı, iştahı yoktu. Çocuk geldi, kızı aldı. Kız çocuğun yanında ona güvenmese de gitti.

Zaten bütün gece olan güvenini de geçtiği her sokakta bırakarak mazgallardan derin karanığa gömmüştü. Çokça mutsuzdu ama pek az bunu belli etme niyetindeydi.

Çocuk gölgesini de alarak geniş bir apartmanın beşinci katına çıktı. Apartman serindi. Ev dağınık. Gölge hemen orada terk etti onları.

Çocuk garip hallerini sevimlilikler altına gizlemişti. Sukun ama fevri hareketliydi. Kız olabildiğince rahat görünmeye çalışarak çocuğun yatağına çöktü. Etrafı süzmeye başladı.

Evrendeki rastlantılara, evrene, eve hatta bu evdeki evrenin ta kendisine güldü. Çocuk çay koymuştu.

Kıza yaklaşmanın, ona dokunabilmenin basit yollarını buldu. Her ikisi de gölgelerini bırakarak mutfağa geçti. Birlikte bulaşık yıkadılar… Kız feci geveze feci sakardı. Çocuk onun hallerine gülüp geçiyor, onunla eğleniyordu. Kızın etrfında dört dönüp, onu tanımanın yollarını arıyordu.

Bulaşık işleri halolunca çayllarını alıp mutfağın bir köşesine sindiler. Kız gecenin yorgunluğuyla uyumak istedi. Çocuk da yorgundu. Bir ümitle kızdan ona masal anlatmasını istedi, çocuk da yorgundu. Hiç öğrenememişti. Bunu çocuğa söylemekten çekindi.

Kızın cebi sonsuzlukla titredi. “Gel”.

Kız gelmek istemedi. Çocuk gitmesini istemedi, son bir gayretle sordu “ Bana masal anlatmaycak mısın? Gitme”

Umutsuzca baktı. Gelen çağrıysa gitmek zorundaydı.

Bu kızın bitmeyen masalı..
Jill


Çünkü Jill olmak bunu gerektirir... Biliyorsun işte

2 Nisan 2015 Perşembe

Seni pezevenklerin elinden gittim aldım -Jill


Önce alakasız bir şarkıyla giriş çünkü jill olmak bunu gerektirir


Selam kaşarlar

Şuan eminim çok coolum ;))

Uzun zamandır götlek götlek gezinmekten bir şey yazamadım, i know, i know tembelim fekat bu yoğunluğun bir getirisi.
Yaşanmışlıklar artınca da haliyle içimden içimi dökmek bile gelmiyor. Bir de büyüdük, götlü göbekli yazamayacak kadar götlendik, göbeklendik.

Sanırım hayatım erkekleri anlamaya çalışarak geçecek. Aslında hayatım geçmiyor da geçiriyor.

Kendimde daha önce hiç fark etmediğim bokun gözyaşları tadında bir şey keşfettim. Aslında en başta herkesten hoşlanıyorum. Yani her yeni insan yeni bir hoşlanma. E buraya geldiğimden beri kaç kişiyle tanıştığımı sayamadım. Haliyle beynimin içinde bir duygu sikertmesi yaşamam normal.

Hal böyle işte. Orospuluğumda cabası. Her defasında kendimden utanacağım şeyler yaşıyorum.

Hele geçenlerde bir göte gelmişim ki sorma.
Bizim Şakirt’den ayrılınca ben baya boşluğa düştüm. Etrafta nasıl aranıyorum. July var bizim apartta sığ bir arkadaş, bir gün onunla kafaları çekmişiz. Mutfakta sallana sallana milletin yemeğinden tırtıklıyoruz. O sırada çirkin bir çocuk –adı İbo- Feysbuktan bana yazmaya başladı. July yatağa yattığı gibi sızdı. Gece boyunca – en azından sızıncaya kadar- konuştuk. Çocuk içkili kafayla bile nasıl çirkin geliyor gözüme ama  yine de ertesi gün buluştuk.
Bu kez de çocuğu beğendim. Tabikisi salağım. Çocuğun gülüşü çirkin, zayıflıktan yüz kemikleri ortaya çıkmış ve İbrahim Tatlıses gibi saçları var. Birazdan ayağında kundura diye çığıracakmış gibi giymiş.
 
Galiba benim ilk hatam LİBİDOM.

Arzum diye bir kıza takmış kafayı. Aralarında tekrar bir şey olamayacak kadar uzaklar ki zaten kız internet aşkı. ( Çok  ezik dimi? Evet,bence de.)
İlk geceden aramızda bir şeyler oldu. Çocuk inatla Sevgili düşünmüyorum diye ingildiyor.  Gerçekten erkekler, bu kadar salak olamazsınız. Sadece fuckbuddy arıyorum demenin kibarcası değil bu. İnanın kalbimizi daha fazla kıramazsınız. (vol1) İbo burada sadece bir günah keçisi. Sizi gidi köftehorlar!

Tam bir hafta bunun evine girdim çıktım. İbo ise duygusal boşluğumu klozet gibi kullandı. Yakalanmış her samimiyet dürüst olmayı gerektirmeyebilir. Ben bunu biraz geç anlayanlardanım ve her nedense anlamama rağmen uygulayamayanlardanım.

Kısacası İbo’dan hoşlanmıştım ve bunu ona söyledim. Bilirsiniz; ben boşboğazın biriyim. Başkanım ihi ihi size sahip sesleniyorum. Çeneme sahip çıkalım ihi ihi.

Bir hafta görüşmemeyi teklif etti. Bendeki burukluk, kalp sancısı, yavru köpek bakışları boşa. Öhüöm! Tekliflere açığım beybi.

Standartlara uygun yaşamıma devam ederken  yedi belki de sekız günün sonunda July ile kırtasiyenin birinde gezinirken İbo’dan bir çağrı geldi. “Çay demledim, gel.” Bu çağrıya kulak veren Jill; July’i de alıp gider. İbo’nun Onur adlı arkadaşı da oradadır. Salak salak geçen üç saatin sonunda bir parti planlayarak oradan ayrılırlar.

Hikaye burada bitmez; kahramanlarımız 70’lik vodkayla İbo’ların eve gider. Gitmeden evvel July’nin gazını alan Jill, ismini parti koydukları o şeyi herkesin burnundan getirmeye yeminlidir. Herşey siktiğimin yerinde kusana kadar içip –lanet olası iki bardak vodkayla bu mümkündür- siktiğimin yurduna kafası güzel gidebilmektir.

İçeriye giren bir kız her şeyi bok etmekle kalmadı, cidden bok etti.  Sarı kafa ve oldukça sayko görünen bu kız sevgilinin yanında bizi görünce sinir krizlerine girmiş. Tövbe de! Yan gözle bakmadım gız !
İbo’da başladı bana ayar vermeye. Uslu otur, düzgün dur. Halbuki sırtım duvarda bacaklarım önümde toplu oturuyorum. Fıttırmak bu işin fıtratında gardaşlarım. Oradaki bi sürtüğün egoları tatmin olsun diye ben hanım moda giremem. Kaldı ki o kadar erkeğin içinde uslu uslu oturup konuşulanları dinliyorum.

Bunlar gitar çalıp şarkı söylemeye başladılar.  Bizde nerden bulduk o anki kafayla anlayamadığım kartlarla pişti oynamaya başladık. Ölesiye nefret ederim o oyundan. Sayko’nun sevgilisi bana bir kızdı tam kızdı. Kalkıp dövmediğine hala daha şaşıyorum. Çocuğa yaptığın müzik mi diye bir bağırdım. O an gözlerindeki alev götümü tutuşturmaya yetti.

Olaylar baktım tatlıya bağlanmayacak. Nasılsa bir daha nereden göreceğim bunları diyerek özür dileme girişiminde bulundum. Eziklik sınırlarını o gece zorladım sanırım.

Sonra tuvalete gitme bahanesiyle yan odada Ozan adlı bir mühendis adayını buldum. Arabeskler arasındaki en berbat şarkıyı açtırıp söylemeye odanın içinde bir oraya bir buraya sallanmaya başladım. İbo yanıma gelip “ Gittiler artık gel istersen” diyene kadar sallandım.



Keşke herşey başladığı gibi bitse
xoxo
Jill

Mantıksız bir resimle son buluş çünkü neyse biliyorsunuz.

12 Mart 2015 Perşembe

İyi Gelmez Mi Hiç İstanbul Havası 3 -Jack

.....öncesi için

En son nerede kalmıştık. He kendimi sorgulamaya başladığım zamandan bu yana çıkardığım derslerden bahsedecektim. Bu arada çok kötü yazdığımın farkındayım. Ben bile okurken sıkılıyorum, seni düşünemiyorum bile.

Bu arada Jill de işe başladı canı çıkıyor kızcağızın, konuşamıyoruz bile çoğu günler. Kıyamam ona. Selamlarımızı ve sevgilerimizi evrene gönderelim, evrende ona göndersin. Gerçi evren bu aralar çok fazla sikiyor ya bizi neyse.

Şimdi fazla hayat var İstanbul'da. İnsan düşünüyor sen ne çektin allah aşkına diye. O transların yaşadığı zorluklar, ailelerinin çıkarttığı zorluk falan allah düşmanımın başına vermesin. Ayta Sözeri bilirsin belki onunla tanıştığımı söylemiştim diye hatırlıyorum. Biraz ailemden falan bahsettim bana öyle bi laf söyledi ki çay diye duvara toslamış gibi oldum. Hem doktoru hatırladım , hem doktor zamanındaki kendimi hatırladım, hem anneme olan tavırlarımı hatırladım. Merak etme doktor devri çoktan kapandı başa döndük yine diye düşünme. Ben böyle annemin benimle konuşmadığını, abimin beni evden atmasından bahsediyordum. Biraz buruk buruk anlattım galiba . "Hiç aşık oldun mu ? " dedi. "Evet oldum herhalde başımdan geçti bir şeyler " dedim. "O zaman ailene ne kadar ihtiyac duydun?" dedi. Bir şey diyemedim.

İşin aslı çok doğru bi laf dedi. Ben doktor zamanında aile falan umrumda mı doktorum var lan benim havasında dolanıyordum ortalıkta. Annemi, abimi takan var mı ? Babamı zaten yüzünü bile hatırlamıyorum. Cidden de dunyayı boş vermiştim. Zaten doktordan sonra annem bayağı bi ilgilendi eyvallah sağolsun da üniversiteye gelince iyice soğutmuştu kendınden beni .Ee bende insanım bende bazı şeylerden soğuyabiliyorum, bazen kendımden bile soğuyorum ben yani. Bu da demek oluyor ki zamanla insan akrabalarından da uzaklaşabiliyor çunku o sırada ya aşıksın ya da kendınle alakalı bir suru sorunlar var. Bi zaman sonra insan yalnız kalıyor. O yalnız anların geçtiği zaman yanına gelmek isteyen kişileri sen istemiyorsun. Doktordan sonra çok fazla değişmiş olma sebeplerimden bir tanesi de bu herhalde. Ben doktordan sonra kendi başıma kendimi yalnız bıraktım ve toparlandığım zaman  beni yalnız bırakan tarafımı tekrar istemedim.

Değiştim, değiştim, değiştim...

Şimdi İstanbul havası da aldım oradaki ortamı falan gördüm. Millet rahat. Annemin adlığı bi atkı var . Hani bu iki ucu birleşik ve boyuna dolanıyor ya işte ondan ben onu taksimde başıma örtü diye doladım da dolaştım. Birde cübbe gibi uzun bir hırka almıştım. Bir allahın kulu dönüp bakmadı.


Buraya geldim İskenderun'a insanlara farklı bakmaya başladım. Eskiden bi pantolon giysem millet bakacak diye çekinirdim. Şimdi farettim ki insanlar her halukarda bakıyor. En basitinden saçlarım turuncu diye bakıyor. ( boya değil tatlım doğuştan turuncu , ginger yani :) Ben ailem konusunda bu kadar sorgularken kendimi millet bakacak diye niye kısıtlayayım.Bursa da zatengereğinden fazla kısıtlandım. Bırakayım insanlar ne düşünürse düşünsün hakkımda. Buraya geldim bi gazla çevremi değiştirdim zaten . Bi kaç gerizekalı insan vardı çevrembe böyle boş boş konuşan tipler, onlarla araya mesafe koydum. Yalnız oluyorum genelde ama işime de geliyor okumak için bir sürü kitap getirmiştim onları okurum işte .Bir de kafam rahat yahu.

Tek sorun var artık hayatımda biri olsun istiyorum. Öyle kör kütük aşık olmama da gerek yok, hoşlanayım ve canım istediği zaman sevişeyim yeter. İstanbulda güzel güzek çocuklar gördüm içim gitti de biraz gaza geldim. O da olacak , öyle umut ediyorum. Beni acı acı becerdiğini bildiğim evrene tekrar mesaj mesaj mesaj....



                                    Ne kadar bana benzese de herif benden daha yakışıklı..







                                         Kapanışı Amy ile yapalım. Bu kadına ölürüm bennn.


9 Mart 2015 Pazartesi

İyi Gelmez Mi Hiç İstanbul Havası 2 -Jack

........öncesi için


Önceki yazıda ne kadar kötü yazmışım ben öyle. Sonradan okuyunca fark ettim de artık eskisi gibi yazamıyorum. Ne oluyor bana hala anlamış değilim. Ne eskisi gibi sevişebiliyorum ne de eskisi gibi birşeyler yaşayıp, yazabiliyorum. Neyse konumuza dönelim. Eğitimin ilk gününden başlıyorum.

Otelden çıktık. Allahtan eğitimin olacağı yer otele yakın yürüyerek gidip geliyoruz. Ben Bursa'dayken çok fazla feminen arkadaşlarım vardı. Sabahtan akşama kadar Starbucks da oturup millet kiminle koli(lubunca cinsel ilişki yaşamak) kesmiş, kimin kolisinin similyası(erkek cinsel organ) büyük ya da kimin mincosu(bildiğimiz göt) sugar(güzel) bunları konuşurduk.haliyle etraftaki insanlar da bize bakarlardi. Hele komik bir şey olsun aman allahım o incelik ve kalınlık arasında kalmış ses tonundan çıkan kahkaha sesı cidden çok kötü. Kınamak için söylemiyorum. Utandığım falan da yok ama abartıldığı zaman daralırım. Ki o zamanlar da abartmışlardı sağolsunlar. Bende başkaları yüzünden milletin bana dik dik kınar gözlerle bakmasından rahatsız olduğum için görüşmeyi kesmiştim. Şimdi ise eğitim yerine giderken grup halinde bir suru feminen ve feminen olamayan gruplar halinde yürüyoruz. Ayrımcılık yapmak için söylemedim feminen ve feminen olmayanlar derken sadece daha iyi anlatmak için söylüyorum sakın öyle düşünme olur  mu ?

Kimisi saçının ön tarafını mora boyamış , kimisi altında gri bol bi şalvar üstünde çiçekli yelek, kimisi annesinin ördüğü mor yeleği, kimisi altında gri tayt. O kadar rahatlar ki millet bakmış bakmamış mı hiç umurlarında değil. Bana bak birde gömlek altında pantolon , o an fark ettim ki kendimi fazla bastırmışım. Ve o an anladım ki millet sana baksın bakmasın çok önemli değil o an eğleniyorsan olay bitmiştir.

Eğitim ofisine gittik. Herkesin yeri belli devamlı filtre kahve gidip geliyor. Üniversitelerden gelen öğretim görevlileri falan. Eğitim başladı nereden geldiklerini, ne yaptıklarınından falan bahsediyor bana geldi sıra. Bir şey diyemedim. Malım çünkü ben. Kendimi çok bastırdım, olduğum gibi yaşayamadım o yüzden çok bir şey yapamadım ki zaten siyasete falan da hiç ilgi duymadım diyemedim. Amacım oraya bir şeyler öğrenmekti ve öyle de oldu.

Millet nasıl bu kadar çabuk kaynaştı anlamış değilim. Konuşmalar gülmeler falan maşallah . Ben katılmak mı hak getire. Ayol ayol diye konuşsan insanlara karşim karşim die sesleniyorum. Ee sonradan açıldım tabi ayollar, kızzzz yapmaa bee demeler , dedikodular falan ohooo ben ben değilim. Nasıl bi psikolojideysem bir yandan da 'alışma bak Jack ağzına yapışır İskenderun'da dersen rezil olursun bir de milletle uğraşma ' diye diye kendimi tuttum ama nafile. Saldım çayıra mevlam kayıra.

Hele bir gece var ki kendimi nasıl saldım ki sorma. Şimdi eğitim bitti otele gittik. Dedik ki İstanbullara kadar geldik içmeyelim mi? Gittik bi şişe şarap aldık. İçtik falan hafif çakır keyf oldum ama bünye rahatlığa alışkın değil ya uyuyamadım bi türlü. Bi yandan da şimdi uyursam oda arkadaşım iri yarı bi herif , beni siker diye korkudan uyuyamadım tabi . Sonraki gün dedik ee buraya kadar geldik bi taksim yapalım dimi. Herkes odasına gitti dedik biraz uyuyalım zaten geç gideriz  erkenden gidersek kimse olmaz insan yüzü görelim hem. Herkes odasında uyuyor bende şimdi dışarıda içki pahalıdır odadaki şarabı bitireyim üstüne cila yaparım dışarıda diye düşünüyorum. İki kadeh şarap içtim Sonra Bursa'dan bir arkadaş vardı onunla buluştuk onunla birer bira içtik. Sorna bizim eğitimdekilere  katıldım. Heves ettik Mis sokağında bira içelim dedik. Orda da birer bira içtik. Sorna Bi cafe&bar da iki bira içtik. Sonra bi cluba gittik orada da vodka enerji içtik .Sonra sonra sonra..
En son hatırladığım üçüncü vodkadan sonra bende kayışın koptuğu. Böyle ne kadar içtiğimi söyleyince de ergen gibi oldu. Aman neyse işte. Benim kayış bir koptu var ya anlatamam. Dans etmeyi bilmezdim hiç dans etmediğim kimse kalmadı. yiyişmediğim kimse kalmadı. Gerçi bunları eğitimdekiler anlattı çünkü hatırlamıyorum hiç birini. Ara ara hatırladığım birşeyler var tabi .Otele dönerken dolmuş şöförüne ' benimle yatsana şöför bey ben İskenderun'da sevişecek adam bulamıyorum' diye bağırdığımı , bi trans arkadaş vardı onunda yolun ortasında seviştiğimi hayal meyal . Bende kayış koptu ama kendimi nasıl sartlandırdıysam dans ediyorum ama bir yandan da telefonumla cüzdanım yanımda mı onu kontrol ediyorum. Beni odaya çıkardı iki kişi hemen gittim telefonumu şarja taktım falan. Sonra ara ara kustuğumu , ha birde duş alırken arkadan birinin bana girip çıktığını hayal meyal hatırlıyorum. O kadar. Sabah bi kalktım boynum falan mosmor, çırılçıplak yatakta olduğum ve yanımda kimsenin olmayışı. Zaten çırılçıplak olduğumu kapıya beni uyandırmak için gelen arkadaşlara kapıyı açtığımda farkettim. O anki utancımı yazmama gerek var mı ?

Aşağıya kahvaltıya indik. Başım önce eğik acaba dün akşamki kim die düşünüyorum. Herkes de benim oteldeki çalışanlara bile sulandığımı konuşuyordu. Başım çatlıyor, utanıyorum ve meraktayım. Sonradan biri geldi yanıma ' İyi misin ?' diye sordu.Kaçamak cevap verdim haliyle. Meğerse dün akşam iyi misin diye soran arkadaşla birlikte olmuşuz. Çok fazla uzun sürmemiş çünkü devamlı kusuyormuşum ve ayakta durmadığım için yere domalıp içime girmesine izin verdiğim sırada boynum kırılacak diye korkmuş falan. Çok garipti hayatımda yaşadığım en ilginç deneyimlerden bir tanesiydi.

Sonraki gece yine duramadım ben herkes odasında uyuyor gecenin bi körü saat 02.00 de dolmuş olmasına şaşıra şaşıra Tekyöne gittim. Gerçi gittiğime de pişman olmadım değil. Yalnız gittiğimden mi ne bilemem ama hiç beğenmedim. Çok kişiliksiz insanlar falan vardı. Bir de devamlı aynı şarkıları çalıp durdular. İki bira içip tıpış tıpış otele döndüm. Aklım başımda otelin yolunu bulduğum için hiç bi heyecan falan olmadı tabi. O yüzden bu geceye dair bir şey yazamayacağım sanırım.

Ondan sonraki geçe aklım başımdayken çok farklı insanlarla tanıştım. Teslimiyet filmini izledin mi bilmiyorum ama orada oynayan iki trans arkadaşla tanıştım. Çok fazla kezbanım galiba ben . Bi gördüm aman allahım bende bi heyecanlar falan görmen lazım. He birde Ayta Sözeri ile tanışmak istiyordum. Onunla tanıştım. Tanıdığım en muhteşem insanlardan sadece bir tanesi. Şuan da bi dizi de oynuyor zaten. Bunu blogdan hiç haberi olmaz belki ama burdan selam olsun kendisine :)

Benim için çok farklı deneyimlerdi. Annemden konuştuk, kendimi bastırmamdan konuştuk, neler yapmam gerektiğinden ve neler yaptığımdan konuştuk. Kendimi ilk defa özgür hissettim. Rahatlamıştım. Dilediğim gibi konuştum dilediğim gibi eğlendim. Gelecek üzerine sorguladım kendimi ve ne kadar şanslı olduğumu anladım. Çok garip şeylerdi.

Neyse daha fazla uzatmadan devamını daha sonraya saklıyorum. Bende bu devamı daha sonra olayını çok sevdim galiba :)
                                                                                                                       
                                                                                                                  sonrası için....

8 Mart 2015 Pazar

İyi Gelmez Mi Hiç İstanbul Havası -Jack

Bir İstanbul sabahından kalan anılarla gözlerimi karmaşaya açmış bulunmaktayım. Hayatımı sorguladığım bir haftayı daha geride bırakmış bulunmaktayız. Lise yıllarından kalan bir çevrem var sivil toplum örgütlerine mensup. Oradaki bazı arkadaşlar İstanbul'da olan bir etkinliğe davet ettiler.

Bir gün telefonum çaldı. 'Jack bey! İstanbul'da gerçekleşecek olan Siyaset okuluna katılmak ister misiniz.? Numaranı bilmem bilmem kişiden aldım senin için çok güzel şeyler söyledi' Dedi. Kabul ettim etmesine ama bir yandan uçak biletlerine bakıyorum. Bir yandan ben ve siyaset hiç birbirlerine yakışmıyor. Bir de kim benim hakkımda iyi şeyler söyler ki diye düşüne düşüne sabah ettim mi. Bu birinci problem. Hadi bunu geçtim internetten başladım makale okumaya . Amacım oraya gittiğim
zaman cahil gözükmemek. Ha bir de beni oraya çağırmaklarındaki amaç Bursa'da  bir oluşum var LBGTİ ( lezbiyen,gay,bisexuel,transexuel,intersex) bireyler için. Ee ben İskenderun'dayım. Bursa'da neler oluyor bilmiyorum ki. Birde bana dediler mi Bursa'daki oluşum hakkında bizi bilgilendireceksin die. Al bi de burdan yak . Bıraktım makale okumayı daha önceden eşcinsellik hakkında bir konnuşma yapmıştım oradan bir kaç kelime kapmak için okumaya. Ha bir yandan da internetten Bursa'daki oluşum hakkında bilgiler bakıyorum. (Okumak istersen : Ne Yalnız Ne de Yanlışız )

Baktım olacak gibi değil sağı solu aramaya başladım. Bir kaç bir toparladım beni idare eder die düşünmeye başladım.

Dayanamadım uçakta makale falan okuyorum. Bir kaç kişi sordu ne okuyorsun diye.Ne olduğunu söyleyince 'Tıpla mı ilgili?  dediler. Hayır desem olmaz . Evet desem hiç olmaz. Hem ayrıca Tıp ne alaka gerizekalı. Kaderin cilvesi işte. Cevap vermem genelde böyle durumlarda. İnsanlar istediklerini düşünür ve bende daha fazla havalanır yanımdaki ne tepki veriyor diye çaktırmadan bakacağım diye yaptığım işi yapamam. He bir de şu huyum var . Hava alanında bavulla falan dolaşırken kendimi turist gibi hissettiğim için yabancı yabancı dolanırım etrafta. Birisi bir şey sorsa İngilizce cevap veresim geliyor. Düşün artık kendimi nasıl kaptırıyorum. Ki büyük ihtimal mal gibi görünüyorum o ayrı bir şey. Zaten biri bir şey sorsa ingilizce cevap vereceğimi sanmıyorum ya  neyse. Hemen ingilizce bilmiyor diye düşünme sadece çok iyi bilmiyorum. Derdimi anlatıyorum vesselam.

Şu hava alanlarında bavul beklemek gerçekten çekilecek çile değil. Hele benim gibi bir insansan eyvah ki ne eyvah. Gelen her bavul sanki benim bavulum hemen sarılmalar,almaya çalışmalar. Zaten milletin bavuluna sarılacağım derken kendi bavulumu kaçırıyordum o ayrı bi salak noktam. He birde gideceğin adresi bulma olayı var. İstanbul'a o kadar yabancıyım ki Bursa'da yaşamış olmam hiç bir şeyi değiştirmez. Etrafa bakıyorum millet haldır haldır bir yerlere koşturuyor.Bende o arada üçüncü sigaramı yakmış bekliyorum. Bi ara birine adres sorayım dedim kadın beni dilenci zannetti hiç oralı olmadı. Hal böyle olunca ister istemez insan çekiniyor.Köyden indim şehre modunda gideceğim yereharitadan falan bakıyorum.ama sanki millet beni sikecekmiş gibi davranıyorum. Korka korka gitmeler falan . Hiç bu kadar mal durumuna düşmemiştim.

                                                                ###

Otele bir girdim. Ya Rab! Çok güzel yapmışlar. Kıçımı satsam böyle bir yerde kalamam düşün o derece. Gerçi sen bana aldırma ben biraz fazla görgüsüzüm. O kadar görgüsüzüm ki kaldığım ilk gece hiç uyuyamadım yatakta. Çalışanlar bir tatlı bir tatlı anlatamam. Sabah zebella gibi gözler kedi amcığı gibi ettim. Tam kahvaltı nerede yapacağım ben lan derken hopp telefon çaldı. Reception. 'Jack bey . Günaydın efendim. Kahvaltı saati başladı ve saat 10:00 'da eğitim var bilgilendirmek istedim efendim.' dedi. Adam böyle iyi davranınca bende mezun olunca böyle mi yapacağım acaba falan die düşünmeye başladım. Turizm bölümü okuduğumu söylemiştim sanırım. Her neyse kahvaltı salonuna indim. Adını bile bilmediğim bir ton şey. Kibarlık olsun diye ilk başta az az aldım ama sonradan dedim ki ' Görgüsüzüm olum ben , bir daha nerede bulacaksın. Hem neden olmadığın biri gibi davranıyorsun. Ne değişken herifsin. Yazıklar olsun sana ' diye iç sesimle dalaşırken bir baktım benim tabak maşallah almış başını gidiyor. Allahım birde doymuyorum.  Eğitim saati gelmemiş olsaydı daha yerdim de he birde aşcının öküz bakışları var tabi.
                                                                                           


                                                         (çok uykum geldi devamı daha sonra :)
                                                                                                                         .....devamı için

14 Şubat 2015 Cumartesi

14 Şbt




Herkesin 14 Şubatı mübarek olsun, muhterem blogger sakinleri. Şuan uzay gemisinin içinde evrenin ve zamanın derinliklerine doğru akıp gidiyorum. Bir ay boyunca götümü yayıp oturdum.  Kimseye bir hayrımda olmadı, kendime bile...

Yazık ki en başta kendi içime yaptığım yolculuğu tamamlayamadım. Yaşadığım çöküşleri de atlatamadım. Kafamdakileri de alıp gidiyorum.

Şunu anlamam gerek : Kimsenin aşık olamayacağı yetersiz biriyim. Bir kere yüzümde bitiremediğim sivilcelerim ve yeterince fazlalık kilolarım var. Oidipus kompleksi gibi olmasın ama  beni babam da pek sevmezdi, diğer erkeklerden bunu beklemek biraz aptallık haliyle.

Yani buradan iletmek istiyorum ki sevgililer gününü Cem Adriyanla yahut sessizlik içinde yollarda geçiriyorum. Bu 14  Şubatı diğerlerinden ayıran şeyse artık Burak diye birinin hayatımda var olmayacak oluşu. Asıl olan hiç varolmayışı da olabilir.

Her iki türlüsü de çok bok gibi be.

Dün doğum günüydü. Bana bir hafta önce benim onsuz daha mutlu olabileceğimi söyledi. Her iki türlü de mutsuz olduğum gerçeğiyle yalnızım. GERÇEKTEN YALNIZIM...

Belki aramızda mutlu olanlar vardır. İçinizi fazla sıkmayayım.


jill






26 Ocak 2015 Pazartesi

Yine Beeeen - Jill




Merhabalar efenim, nasılsınız? Uzun zaman oldu sizlerle görüşmeyeli. Bana kalsa daha da uzardı bu süre ama bazı arkadaşlar baskıcı bir rejim uyguladığı için elimden geldiğince kısalttım süreyi.

Yazmamamın sebebi tembellikten ziyade yazacak güzel şeylerin olmaması. Yaşanan güzellikler geldi ve geçti.

İlk zamanki yalnızlığım yok artık, çevrem kalabalık, okuldaki çoğu insanı tanıyorum. Bazen çok kısa bir süreliğine özlüyorum onu sonrası tanıştığım güne lanet etmekle devam etse de kendime yakıştıramıyorum. Sonuçta aylar geçirmişiz birlikte canı sağolsun.

İlk gördüğümde kılığını hiç beğenmemiştim. Şekilci dümbüğün biriydi, gözümde. Hala daha öyle de ne mal olduğunu bilince şekli falan kalmıyor.

İlk buluşma da götüm gibiydi. Yine şekil yapayım diye pahalı bir yere çağırdı sözde beni. Dakikalarca bekle bekle yok. En son aradım arkadaşı ekildiğimi söyledim, sen gel bari beraber otururuz diye. Hesabı ödemeye giderken köşe de hayvan gibi tatlı yiyordu.

İki gün etkisinden çıkamadım salaklığımın. Bir bakmışım iki ay dolmuş bile. Beni deli gibi sevdiğini söylüyor sözde, elleriyle yemekler yapıyor, ansızın sürprizlerle geliyor ama tabi herşeyi melankoliye bağlamasa olmaz. En mutlu anımızda ayrılmak bitirmek istedi. Belki de bu bana göre en mutlu andı, içinde ne yaşadığını bildiğimi söyleyemem. Ayrılma gününü saatini ayarladık. Son geceyi güzel geçirelim dedik. Gece çıktık tatlıcıya, en sevdiğim tatlıdan yedik, o hiç sevmedi tabi. Girdik bir yere birşeyler içmeye, çıkışta kafalar güzel, caddenin ortasında insanların garip bakışlarına rağmen dans ettik, deli gibi koştuk, eve varınca deli gibi seviştik ve ayrıldık.

İki gün sonra ternimalde düşünüyorum bu iki ayı... Birden karşıma çıkıyor, elinde bir şiir. Yolda oku diyor, geri döndüğünde konuşuruz. Kızıyorum birden çıkıp gelmesine oysa zaten bekliyordum.

İki ay daha katlanabilirmiyiz birbirinize diye düşündüm hep, geri geldim, bir ay sonra başladı yine ayrılalım demeye. Neden diyorum.

Anlamıyorsun Jill, anlamıyorsun diye bağırıyor. Şimdi çok iyi anlıyorum. Hayali tiyatro okumak, konservatuar sınavlarına çalışıyor sözde. Dikkatini dağıtıyormuşum, hep öyle derdi. Sırf bu yüzden ayrılmak istemiş, unutmak istemiş beni.

Birgün çok kötü kavga ediyoruz yine, belli ayrılacak köpek gibi kıvranıyor. Kararsızlığa tahammülüm yok benim, ayrılacaksa ayrılacak.

Ben gidemezsem Ankara'ya yine görüşelim, bu arada sen kimseyle görüşme. Beni biraz seviyorsan yapma bunu. Ankara'ya gidersem kesin biter zaten diyor. Tepemin tası iyicene attı tabi. Ağzına lahmacun küreğiyle vurasım geliyor. Ankara'ya gidersem herşey biter dediği an dövmeliydim aslında onu. Ne demek gidersem kesin biter. O kadar senin neyini bekleyim o zaman. Bir de abartıp kimseyle sevişme demesi, şuan bile onu özlediğimi unuttum karşıma çıksa yüzüne tükürürüm.

Biri senin beynine sıçmış, sen de benim beynime sıçma. Her önüne gelenle sevişen biriymişim gibi neyi ima ediyorsun (veya onun türevi bir söz, sinirden ne dediğimi hatırlamıyorum) bir daha sakın karşıma çıkma dedim ve tamda o sırada gelip önümde duran otobüse binip gittim.

Kısacası ona istediği terkediliş senaryosunu yazdım. Şimdi düşününce fark ediyor insan, mutlu olmayı sevemedi o. İstediği melankoliyi bulacak ki daha iyi bir yazar olabilsin.

Hayalleri boka bulanır, Ankara yalan olur diye dualar etmiyor değilim ancak bunun bana yakıştığını düşünmüyorum.

Canın sağolsun 
Jill



Ben bir filim


Kafam Kaldırmıyor Artık... -Jack

En son ne zaman tutkuyla seviştiğimi hatırlamıyorum. En son ne zaman ; birinin gülüşünü hayal ettim, saatlerce mesaj atacak diye bekledim , birini görünce midem bulandı karnıma ağrılar girdi , özlemekten duvarlar üstüme üstüme geldi evlere sığamadan dışarıya kaçtım, duygularımın varlığından haber oldum, anneme sıkı sıkı sarıldım, huzur denen şeyi yaşadım, içten güldüm, mutlu olduğumu hissettim....

Ve daha bir sürü şey. Böyle yazdığıma bakmayın! Hiç bi bok değilim. Olamayacağımda galiba. Hayattaki amacım ne onu bile bilmiyorum. Bursadayken ailemden kurtulayım , kendi ayaklarım üzerinde durayım, kafama göre yaşayayım derdindeydim. Eeee şimdi hepsi var. Dışarı çıktığım zaman annem aramıyor 'Nerdesin ! ' diye. Kendi ayaklarım üzerinde duruyorum her ne kadar ' ay sonu ne bok yiyeceğim acaba' diye düşünsem de gayet güzel idare ediyorum. Sorun şu : Şimdi neye sahip değilim?  Bi amacım yok. Şu lanet hayatta dikili taşım , güvenebileceğim kimse yok. Kendime bile güvenemiyorum ki gerçi. Anasını satayım ne acındırdım kendimi.Neyse şimdi ben neden yazıyorum? Niçin yazıyorum? olayına geleyim çünkü daha fazla giriş  için ne yazsam diye düşünmek istemiyorum. Yoksa sileceğim hepsini.. 

Arkadaş! Allah benim belamı vermiş. Yengeç burcuyum ve yükselenim balık. Ne kadar duygusal burçlar dimi. Yok amq. Duygu yok bende. Sevemiyorum kimseyi. Sevmeyi bırak hoşlanamıyorum bile. Bir kaç denemem oldu. Onlardan bahsedeyim biraz. 

Her zamanki gibi internetten ( internet olmasa hepten yalnız kalacağım) biriyle tanıştım. ELi yüzü düzgün yirmiyedi yaşında , kendi halinde yaşayan bir araştırmacı öğretim görevlisi. İyi hoş eyvallah tipi falan. Herif başka şehirde işte ben gidiyorum yanına uçakla falan. Düşün artık otobüsle  14-15 saat yol. Hoş sohbet sex falan. Bi süre sonra sadece sevişen iki varlık haline geldik. Mal mıyım ben 5-10 dakikalık zevk için o kadar yol gideyim. Birde o uçaktaki baş ağrısını söylemiyorum bile. Eee durum böyle olunca mantıklı düşünebildiğimi keşfedip hevesimi kaçırdım iyice sonradan yolu verdim herife. Jill iyi bilir bir kaç gün kafam meşgul oldu herifin hakkını yememek lazım. 

Kafamın meşgul olduğu zamanlar , herifin instagram hesabından birini kestirdim gözüme. Yine başka şehirden ama bu sefer daha yakın . Öğrenci yirmiüç yaşında uzun boylu bir delikanlı. Aman ha sakın görünüşüne aldanmayın, çocukta bir haller, bir tavırlar aman allahım. En son sinir olduğum şey sanırım gereksiz tripleriydi. Telefon elinden düşmüyor, şu gerizekalı gibi bebek ağzıyla konuşanlar varya ' ama ben  yapmağdıığğmmm kieee' falan aynı öyle. Bir de ben sevmiyorum bu kadar ınternet ortamında sosyal olan insanları. Sıçtığı bokun fotoğrafını çekip koyacak olan insanlardan. Bir de bir bilmiş  sorma . Sosyal kültürün kölesi olmuş haberi yok beyinsizin. En son görüştüğümüz zaman yılbaşıydı. İçkiliyiz falan put gibi yatıyor yatakta. Sevişmek istiyor belli. Zaten öğretim görevlisiule çok sevişiyoruz diye sex falan geçmiyor aklımadn bununla birlikteyken. Baktım soyunmuş yatmış put gibi. Hadi eyvallah tama yapalım birşeyler., öpüşüyoruz falan sonra başladı bu bebek ağzıyla 'şurayı da öpsegneee' falan . Diyemiyorum ki şu sakallarından utan be pezevenk diye.  Bir de hiç sevmem biri tarafından yönlendirilmekten. Şunu yap bunu yap . Aman Allahım. Ayrıca sevişiyoruz lagn bı bırak hersey akışında gitsin . Yatmış put gibi emir veriyor. Bir de benim gerizekalı gibi bi huyum var.Canımı sıkan birşey olursa susuyorum susuyorum en son patlama noktasına gelince patlıyorum. Aslında sinir olduğum zaman söylesem hiç vakit kaybetmem. Olursa olur olmazsa siktir et . 

En sonunda tepemin tası attı. Zaten ben ne bileyim bu mal soyunup yatacak . Biriyle sevişeceksen öpüşe öpüşe soyunursun. O ne öyle hadi bitir işi de gidelim diye. Duygularım yok diyorum ama hissiz sevişmekte istemem yani. Her neyse benim üstüm giyinik. Şu lanet bebek ağzınıda yapınca  dedim kalk giyin sevişesim yok uyuyacağım falan. Döndüm arkamı yattım. Bu kalktı üstünü giyindi sigara içti geldi yattı. Bir de ben orda uyumaya çalışıyorum. 'Ne oldu hadi öt bakalım?' diye söyleniyor. Ebenin amı oldu diyemiyorsun tabi. (Çok mu bozdum ağzımı ben acaba) Bozuldu zaten bayağı. Çok da umrumda ya sanki. Neyse onun yanından Bursaya geçtim zaten . Ne yazdım ne sordum. O da oralı olmadı. 

Sonuç olarak hayvan gibi yalnızım. Hayatımda biri olsun istiyorum. Sarılayım, konuşayım, sevişeyim. Amma velakin kimseye katlanamıyorum. Ters birşey mi söyledi, hooppp şutt ve goll. Herif yollarda. 

Doktordan sonra sevemiyorum kimseyi, doktoruda sevmiyorum. Saygı bile duymayıp lanet okuyasım geliyor bazen. O olmasa hala duygularım olacaktı. Eskisi gibi mal mal şıpsevdi olacaktım.  Ne oldu lan benim ayran gönlüme? Yeni tanıştığım biriyle tutkuyla sevişmeyi bırak  yarıda bırakıyorum habire. Yalnızım ama yalnızlıktan kurtulmak içinde bir çaba göstermiyorum. İçimden bile gelmiyor. Çünkü insanlara tahammülüm yok hiç. Bi Jill işte birde zor zamanlarda yanımda olan iki-üç kişi . Başka birisi derdini mi anlatıyor , ya sarjım bitiyor ya da işim oluyor anlarsa tabi.

Sonuç ve sonuç olarak mal gibi biri oldum.Ruhum depresyona gebe. 


Bu arada Bursa'ya gittim. Finallerden sonra annem bi özlemiş beni sormayın., sarılmalar falan. Gayet ilgiliydi. Rol mu yaptı bilmiyorum ama hoşuma gitti. Bende özelmişim Abimi soracak olursanız aynı evde olduğumuz halde pek görmedim yüzünü, ya gelmedi ya da geç geldi. Bi kaç kere sesini duydum o kadar. Varlığı yokluğu pek beni alakadar etmediği için umrumda değil açıçası. 

Neyse  dostlar, bir daha ki  gereksiz ve salak ruh halimde görüşmek üzere. :* :*

(Sevgili Jill, sende Bursa da koca gün evde oturacağına yaz artık bir şeyler )