26 Ocak 2015 Pazartesi

Yine Beeeen - Jill




Merhabalar efenim, nasılsınız? Uzun zaman oldu sizlerle görüşmeyeli. Bana kalsa daha da uzardı bu süre ama bazı arkadaşlar baskıcı bir rejim uyguladığı için elimden geldiğince kısalttım süreyi.

Yazmamamın sebebi tembellikten ziyade yazacak güzel şeylerin olmaması. Yaşanan güzellikler geldi ve geçti.

İlk zamanki yalnızlığım yok artık, çevrem kalabalık, okuldaki çoğu insanı tanıyorum. Bazen çok kısa bir süreliğine özlüyorum onu sonrası tanıştığım güne lanet etmekle devam etse de kendime yakıştıramıyorum. Sonuçta aylar geçirmişiz birlikte canı sağolsun.

İlk gördüğümde kılığını hiç beğenmemiştim. Şekilci dümbüğün biriydi, gözümde. Hala daha öyle de ne mal olduğunu bilince şekli falan kalmıyor.

İlk buluşma da götüm gibiydi. Yine şekil yapayım diye pahalı bir yere çağırdı sözde beni. Dakikalarca bekle bekle yok. En son aradım arkadaşı ekildiğimi söyledim, sen gel bari beraber otururuz diye. Hesabı ödemeye giderken köşe de hayvan gibi tatlı yiyordu.

İki gün etkisinden çıkamadım salaklığımın. Bir bakmışım iki ay dolmuş bile. Beni deli gibi sevdiğini söylüyor sözde, elleriyle yemekler yapıyor, ansızın sürprizlerle geliyor ama tabi herşeyi melankoliye bağlamasa olmaz. En mutlu anımızda ayrılmak bitirmek istedi. Belki de bu bana göre en mutlu andı, içinde ne yaşadığını bildiğimi söyleyemem. Ayrılma gününü saatini ayarladık. Son geceyi güzel geçirelim dedik. Gece çıktık tatlıcıya, en sevdiğim tatlıdan yedik, o hiç sevmedi tabi. Girdik bir yere birşeyler içmeye, çıkışta kafalar güzel, caddenin ortasında insanların garip bakışlarına rağmen dans ettik, deli gibi koştuk, eve varınca deli gibi seviştik ve ayrıldık.

İki gün sonra ternimalde düşünüyorum bu iki ayı... Birden karşıma çıkıyor, elinde bir şiir. Yolda oku diyor, geri döndüğünde konuşuruz. Kızıyorum birden çıkıp gelmesine oysa zaten bekliyordum.

İki ay daha katlanabilirmiyiz birbirinize diye düşündüm hep, geri geldim, bir ay sonra başladı yine ayrılalım demeye. Neden diyorum.

Anlamıyorsun Jill, anlamıyorsun diye bağırıyor. Şimdi çok iyi anlıyorum. Hayali tiyatro okumak, konservatuar sınavlarına çalışıyor sözde. Dikkatini dağıtıyormuşum, hep öyle derdi. Sırf bu yüzden ayrılmak istemiş, unutmak istemiş beni.

Birgün çok kötü kavga ediyoruz yine, belli ayrılacak köpek gibi kıvranıyor. Kararsızlığa tahammülüm yok benim, ayrılacaksa ayrılacak.

Ben gidemezsem Ankara'ya yine görüşelim, bu arada sen kimseyle görüşme. Beni biraz seviyorsan yapma bunu. Ankara'ya gidersem kesin biter zaten diyor. Tepemin tası iyicene attı tabi. Ağzına lahmacun küreğiyle vurasım geliyor. Ankara'ya gidersem herşey biter dediği an dövmeliydim aslında onu. Ne demek gidersem kesin biter. O kadar senin neyini bekleyim o zaman. Bir de abartıp kimseyle sevişme demesi, şuan bile onu özlediğimi unuttum karşıma çıksa yüzüne tükürürüm.

Biri senin beynine sıçmış, sen de benim beynime sıçma. Her önüne gelenle sevişen biriymişim gibi neyi ima ediyorsun (veya onun türevi bir söz, sinirden ne dediğimi hatırlamıyorum) bir daha sakın karşıma çıkma dedim ve tamda o sırada gelip önümde duran otobüse binip gittim.

Kısacası ona istediği terkediliş senaryosunu yazdım. Şimdi düşününce fark ediyor insan, mutlu olmayı sevemedi o. İstediği melankoliyi bulacak ki daha iyi bir yazar olabilsin.

Hayalleri boka bulanır, Ankara yalan olur diye dualar etmiyor değilim ancak bunun bana yakıştığını düşünmüyorum.

Canın sağolsun 
Jill



Ben bir filim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder