26 Nisan 2013 Cuma

ŞAAAAAKAAAA -Jill


“Çok yersiz bir itiraf olacak ama ben sana aşığım. Gay olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Çünkü sana bu kadar âşıkken ihtimallerin yok olması beni çıldırtıyordu. Farkında mısın, hiçbir erkek arkadaşını beğenmiyorum. Nedeni hiç birini yanına yakıştıramıyor olmam sevgilim. Seni herkesten çok seviyorum. Yanındaki kızlardan, köpeklerden, kedilerden hatta kedim Osman’dan bile kıskanıyorum. Ben sana aşığım aşkım. Senden vazgeçemem. Seni çok seviyorum.”

Can sıkıntısı ve işsizlik ve biraz da şerefsizlikle Jack’e bu mesajı attım. Eşşek kafalının yüz ifadesini görmeyi o kadar çok görmek isterdim ki. Zaten bana söylediğine göre tuvaletteymiş ama şaka olabileceği hiç aklına gelmemiş malın. Kehkehkeh!

Biliyorum pisliğin önde gideniyim ama o da bana böyle bir şaka yapmıştı. Ve ablanız salak çocuk Jack gibi salak olmadığından yemedi.

“Şaka mısın lan?”

Yok canım Jill’im ehehehehe

“İnanmayacağını biliyordum. Ama saklayamam artık.” İnanın bu attığım mesaj hiç bir şey. Henüz öldürü darbe gelmedi.

“Jill ne diyeceğimi bilmiyorum şuan.”

“Bence biliyorsun. Arkadaş kalamayız. Seni bu kadar seviyorken. Ya ben sana kendimi hep yakın hissettim. Hep beraberdik çünkü. Benden ayrı bir şey yapınca artık arkadaş bile kalamayacağımı düşünüyorum Bu her şeyden daha kötü. Artık görüşmeyelim.”

İşte öldürücü darbe budur. Senden hiç beklemezdim Jack!

“Şaka gibi ne bok yiyeceğimi bilmiyorum hiç aklımın ucundan bile geçmedi yemin ederim hiç bir şey diyemiyorum şu an ya Atakan’a olan ilgin Burak’la konuşmaların falan hiç aklıma gelmedi.”

Ya zavallım Jack’e baksanıza nasılda çaresiz. Şimdi desem nasılsa ikisi de suratıma bakmıyor bari evde kalmamak için benimle evlen de bari annemin ağzı kapansın hemen evlenir. Yaaaazıııık! Ne çekti bu çocuk benim elimden beee?!!

“Vazgeçtim. Alıştırdım kendimi. Unutmaya çalıştım. Olmadı dünden sonra bugün kendimi tutamadım ama hiç fikrin değişmedi. Yapabileceğim tek şey kabul etmek olacaktı. Ama olmayınca olmuyor. Yeteri kadar kabullenemedim. Böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirim ki. Bu nasıl kabul edilir?”

Her şeyi anladım. Böyle bir şeyin mümkün olabileceğini düşünmüş ama Goncagül’ün  -eski kız arkadaşı- taklidini yaptığımı da mı anlamamış. Ben nasıl böyle cümle kurarım bir düşün içinde göt yok bok yok bir amk bile yok. Benim cümlem değil bu!!

“Dün ne alaka?” Gerizekalı!! Ben burada ilan-ı aşk ediyorum bu ilanları kaldırıyo, mal!

“Sevgililer gibi el ele… Artık konuşmayalım. Gerçekten. Bu konu kapansın. Daha fazla arkadaşınmış gibi davranmayacağım. Defalarca kavga ettik. Ama hep dayanamayıp konuştum seninle. Bu sefer sahiden artık görüşmeyelim. Sabahta sakın mesaj atayım deme.”

Lanet olsun ki gerçekten el ele kol kola gezinmek bana hiç yaramıyor. Kaç sevgili kaçırmışımdır ben böyle. DAMN!!

“Biliyorsun Jill ben eşcinselim. Hetero olsam neyse diyeceğim ama yok yani yapabileceğim hiç bir şey yok.”

Cümlenin içindeki isyanı fark ettiniz mi? Yatakta gülmemek için kendimi zor tutuyordum zaten. Yastıkları ısırmaktan sabah dişlerim ağrıdı.

“Bunu çok iyi anladım onca zaman içinde. Kendimi eski kız arkadaşın gibi göstermekte istemiyorum. Ama o da aşık bende aşığım. Uzatmak benim için çok kötü olacak. Biliyorum arkadaşlığımız bozuldu ama arkadaş olmaya bile dayanabileceğimi sanmıyorum. Hoşça kal.”

Resmen GONCAGÜL diye bağırıyorum çocuk bu şakayı çiğ çiğ yemek de ısrar ediyo.

“Bir gayın başına gelebilecek en kötü şey bu herhalde evren bildiğin tecavüz etti.”

Haa evren bunu bana da çok yapıyor. Bu da attığı son mesajdı. Ondan sonra sabah okula tek gitmek zorunda kalsam da gülmekten yolun nasıl geçtiğini anladım ki zaten iki dakkalık yol. Yolda giderken müzik dinleyeyim diyorsun. Şarkının yarısına gelmeden yol bitti için iki tur da fazladan atmak zorunda kalıyorsun.

Okulda Jack’i görmeniz lazım. Gözler kan çanağı. Ağlamamış ama ağlasaydı da şaşırmazdım çünkü o mal ağlardı. Benim için herkes ağlar.  Okulda ruh gibi gezindi. Bir Ara Suna’yı yanına gönderdim.

Suna da çok iyi rol yapmış sağolsun. Yani aslında hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranmış. Jack de biraz dertleşeyim diye anlatmış.

En son dayanamadım zaten salak salak geziniyordu şimdi salak artı mal artı geri zekalı gibi gezinmeye başlamış, dayanamadım. Gittim söyledim.

Ama dedim ya salak bu çocuk diye bu kez de şaka olduğuna inanmadı. Üff yaa Jack de bana yar olmadı… 
-JİLL



Hööööööööööööööööööööö! Evren! Sen beni çok yanlış anlamışsın!!!


Evren bu kez beni farklı bir şekilde becermek istemiş.

Yaklaşık bir ay önce Burak’la –vampir olan değil – mesajlaşmaya başladık ve ben bütün arsızlığımla -yani nasılsa öleceğim değil mi?-  konuyu değişik yerlere çekmeye başladım. Anlayacağınız üzere pek de akıllanmamışım.

Çok basit bir samimiyetten bunu nasıl becerdim bilmiyorum ancak Burak’a karşı farklı bir arzu hissediyorum. Ve ona dedim ki “Yalancıktan çocuk yapalım.”

Samimiyetimiz bir nebze azalmadı ancak benim aylar önce düşündüğümü o da düşündü. “Arkadaşlığımıza ne olacak?” Salak bu çocuk! Sevgili olalım demedim ki…

Bir erkek bunu nasıl düşünebilir ki? Gay olması ihtimali hiç yok! Kusura bakmayın beyler, bu çocuk henüz benim olmadı ama olacak.

Tüm bunlar gerçekleştiğinde samimiyet arttı. Yani artık siz ne biliyorsanız o da aynılarını biliyor. Tabii ki benim hakkımda Jack, endişelenme…

Her gün konuşuyoruz. Yemek yiyoruz, konuşuyoruz, tuvalete gidiyoruz, konuşuyoruz, uyuyorum… Hayır uyurken konuşamıyoruz ama zaten Buraklardan bu sene ne çektim be?!  Bu da uyutmuyor, kitapsız!!

Bir gün yine aynı şekilde geç uyumuşum ve Burak’ı ayartamamanın hüznü var içimde, sabah alarmıyla uyandım.  Zaten bütün gece değişik değişik rüyalar görmüşüm ve bir türlü Burak’la birlikte olma fikrini aklımdan çıkaramamışım.

Uyanır uyanmaz bütün Abazalığımla aklımdan ‘Şimdi Burak mesaj atsa da sevişelim dese’ diye geçiriyordum ki mesaj geldi.

Gönderen Vampir Burak: Günaydın.  Şaşırdınız değil mi? Ben de şaşırdım. İki aydır hiç konuşmadığım biri bir sabah hiç bir şey yokmuş gibi mesaj atıyor ve ben o Burak’ı kastetmemiştim.

“Günaydın, naber?” yazıp gönderdim. Sabahları yataktan çıkmamak da büyük bir direniş gösterdiğim için hala yataktayım ve hazırlanmak için sadece on beş dakikam var. O koca göt kalkıp hazırlanana kadar öğlen olur.


“İyiyim, her şey aynı sadece aklımdan daha fazla seks geçmeye başladı. Sevişek mi ya?”

Hööööööööööööööööööööö! Evren! Sen beni çok yanlış anlamışsın!!! Ben Burak dedim ama önce bir sor hangi Burak diye!

Birden bire uyanmanın ne demek olduğunu o gün anladım. Yataktan kalktım ve inanması güç ama o sabah Jack’i daha az beklettim. Okula gittim ve Burak’a bütün bu söylediklerinin benim umurumda olmadığını anlattım.

Bu olayı da geri de bıraktık ancak Burak bana hala yar olmadı.

Buraklar karıştı dimi?

Evren, canım, bak tatlı tatlı konuşuyorum. Beni rahat bırak!!!

-JİLL

15 Nisan 2013 Pazartesi

Yayık Ayran Gibi Gönlüm Var..! -Jack

Çok ayran gönüllü olduğumu biliyorum. Hayatta içmeyi sevmediğim tek şeyin ayran olması ve kendimi ayran gönüllü olarak nitelendirmem kadar saçma birşey yok herhalde. Kendime küfür etmeyi bırakmadan önce karmaşık duygularımı sizinle paylaşmak istiyorum.

İlk önce Jill ile başlayayım. Kendisi bu aralar fazla egoist ve ben bu durumdan oldukça rahatsız durumdayım. Devamlı bana soktuğu laflara alınacağım diye çok korkuyorum. Duygusal bir dönemdeyim. Bir şey keşfettim ben her ay böyle depresif hallere giriyorum. Kadınlardaki adet olma durumu gibi sanırım. Bir kaç kişi de daha var bu durum kimisinde ya sex yapma isteği gidiyor ya da hiç kimseyle konuşmak istemiyorlar.Benimki durumda bu işte. Bu depresif  hallerimde Jill'den duyacağım her kötü sözle kendimi daha çok depresif buluyorum. Jill'i fazla yargılamadan başka konuya geçmek istiyorum. (Jill seni böylede seviyorum bebeğimmm )

Size hacı amcayı anlatmıştım. Etraftan fazla yaşlı olduğuna dair bir kaç birşey duyunca etkilendim haliyle. Bu ay ki depresif olma sebebim bu zaten. Depresif olduğum şu günlerdede bir kaç birşey farkettim. Hacı amcayla ne zaman buluşsak sex yapmayacağımızı söylüyor ama en ufak bir sarılmada hemen eli minçoma gidiyor.(Minço lubuncada popo demek .) Bu durumdan oldukça sıkılmaya başladım. Zaten yaptığımız sex iki dakika sürüyor. Çok fazla özel olacak ama söylemesem içimde kalır. Adam sırf erken boşalıyor die boxerının altına peçete koyupta geziyor. Her an boşalabilir yani. Böyle olan bir adamla yapılabilecek sex nasıl olur siz düşünün. Ve lütfen benim  onsekiz yaşında olduğumu ve sexde doyumsuz olduğumu işin içine katmayın. Zevk almamayı bırakın birde ısırıyor hayvan. Dün yine buluştuk ve duşa girmek için soyunurken annemin morluklarla dolu olan vucudumu görmesiyle bende görmüş oldum. Birde o kadar çok söyledim ısırma falan diye. Malesef sakallı olan o ve o kendi kafasına göre hareket ediyor. Hadi bunu geçtim annemin morlukları gördükten sonra söylediği lafı geçemem. -Yine kime s*ktirdin kendini ! )

Fazla pısırık bir insan çıktı zaten. Bu yönünü bilmiyordum. Benim annem arayıp eve çağırmıyor ama onun annesi saat 6 oluyor daha hava kararmadan eve çağırıyor. Buda koşa koşa gidiyor. Annesi evlendirmek istiyormuş. Bu pısırıklıkla yakında evlenir de şimdi bu. Helal süt emmiş bir kızla. Ailesi yüzünden evlenmek zorunda kalan şu eşcinsele bir dua okuyun hayrına. AMİN

Şu iki hafta içerisinde yaşadığım şeyleri bir bilseniz neler yaşamış olduğumu sizde anlarsınız. Geçenlerde okula Uludağ Üniversitesinden PDR son sınıf öğrencilerinden oluşan altı kişilik bir grup geldi. Bizimde ders boştu o sırada. Ben herşeyimi anlattığım rehberlik hocamın yanına ayaklarım popoma vura vura sekerek  gittim. Gitmez olaydım. O PDR öğrencilerinin arasında bir çocuk var Allahım dağlara taşlara. Allah yaratırken bütün malzemeyi birinci sınıf kullanmış. Bir insan bu kadar kusursuz olur anca. Yeşil su göz renginden tutun kokusuna , inci gibi parlayan dişlerinden tutun kirli sakallarına kadar bir insan ancak bu kadar kusursuz olabilir. Bir etkinlik için falan mi ne gelmişler tam dinlemedim. O anda çocuğu süzüyordum.Ne derlerse -hıhı , tamam olur , tabiki seve seve- diye cevap verdim.Ne için o kadar sözü verdim bilmiyorum. Yapılan etkinliği bilmeden ve son üç derse girmemek pahasına gittik okulun arka bahçesine. Devamsızlığım tam tamına yirmidokuz gün. Raporlu ve keyfi devamsızlıklarla birlikte. Okulun arka bahçesinde benimle birlikte seçilmiş bir kaç kurbanla birlikte sap gibi dikilip bekliyoruz. Birde köşeden geldi. Okulun arka bahçesinin bu kadar güzel olduğuu hiç faretmemiştim. Onunla aynı grupla olmak için kıçımı yırttım. Rehberlik hocamın - Çocuğu taciz etme-  demesine rağmen aynı grupta olduk. O sırada çocuğun bütün temel bilgilerini öğrendim. Yirmiiki yaşında, kova burcu, aslen Erzurumlu ama şuanda ailesiyle Bilecik de oturuyorlar, kendisi okul için burada, Galatasaraylı , dört kardeşten en büyüğünün bir küçüğü , (kesin diğerlerinin güzelliğinide allah buna vermiştir.), oltu taşı kolyesi var, küpe takmaktan hoşlanmıyor,  televizyon izlemeyi seviyor. He birde üniversiteyi 398 puanla kazanmış. Yaptığımız etkinliği bir görseniz nasıl rezil oldum nasıl. Bizim sınıf okulun arka bahçesinin olduğu tarafta bütün sınıf arkadaşlarım camda baktılar. Bizim sınıfın homofobik öküzlerininde bana -top Jackkkk!- diye bağırmaları cabası oldu. Parfümünün kokusu hala burnumda ve vize haftası bittikten sonra başka bir etkinlik yapmak için yine bizim okula geleceklermiş. O günü iple çekiyorum.

Aklımda okuldaki çocuk, bedenim gabilede koli arayışı içerisinde. Birden Fransız biri denk geldi. Çocuk Allah için çok yakışıklı. Yakışıklı olması pek ilgilendirmedi gerçi beni. Beynimde sadece bir kişi barındırabiliyorum. Jill'in dediği doğru herhalde ben tek hücreliyim. Bir yerde genel kültür adı altında birşey okumuştum. Beyinin bir hücre olduğunu yazıyordu. Bende salak gibi Jill'e hava atacağım diye gittim Jill'e söyledim. Jill'de - o zaman sen tek hücrelisin- diye lafı soktu soktu çıkarttı. Tek hücreli muhabbeti de bu . Neyse Fransızla konuştuk falan filan sözleştik. Buluştuk. Çocukla seviştikten sonra bu muhabbet bir sardı ki anlatamam. Okuldaki çocuğu siktir edip bu çocuğa taktım kafayı. Ankarada yaşıyormuş normalde. On beş gün sona gidecekmiş. Baktım bu da gidici ben yanlız kalacağım mantıklı düşünüp çocuğu reddettim. Ben mantıklı düşündüm evet. Senin şaşırman gayet doğal çünkü bende şaşkınım :)

Başka bir gün evde yalnız takılırken yine pc başındayım ama hiç bir arayışım falan yok. Pc başında test çözüyorum. Biri mesaj attı - koli arıyorsan ben buradayım istersen ateşli dakikalar yaşayabiliriz- diye. Bende nazikçe -sağol ben  almayayım arayışım yok- dedim. Tekrar mesaj attı -önceki attığım mesaj tamamen heyecan içindi istersen birşeylerde içebiliriz dışarıda- die. Bende evde canım sıkılıyordu test çözmekte baymışken telefon numaramı verdim ve çıktım evden. Yolda mesajlaştık falan. Bende zaten dershanem var oradan dershaneye giderim diye düşünüyordum. Buluştuk işte. Hoş sohbet  iyi çocuk. Otuz  yaşında olmasına rağmen görseniz dersiniz bu yirmibeş yaşında diye .Aynı Ricky gibi yaşından genç görünüyor. Konuşuyoruz bakalım hayırlısı.

Ricky demişken aklıma geldi. Dün akşam dershaneden eşcinsel olduğumu bilen bir kız aradı. Dershanedeki gay edebiyat hocamın yanında aynı Ricky gibi birini görmüş. Bunun korkusu da var içimde ya Ricky'se yanındaki diye. Umarım o değildir.

Bu yaşadıklarım karşısında yoruldum artık. Sex yapmaktan bile sıkıldım. Depresifliğim arttı da arttı. Kendimi ortamdan  çekmeği düşüyorum. Hacı amcaya da yolu verdim. Artık adam akıllı bir ilişkim olsun istiyorum. Ben ona aşık o bana aşık. Uzun süreli. Temelinde sex olmayan tamamen duygusal. Ve ayran gönüllü olmaktanda sıkıldım.Hayatımı boktan çıkartmak istiyorum. Bir düzen kurmalıyım bence ...

8 Nisan 2013 Pazartesi

Sınav Sonrası.. -Jack

Ygs zımbırtısınıda atlattık. Onca derdin sıkıntının içerisinde bir de sınav stresi işin içine girince benim ne hala gelebileğimi tahmin etmeniz zor olamaz herhalde. Jill'in bazı ailevi sorunları vardı. Az çok anlayabileceğim cinsten. Şimdi anlatmak bana düşmez. Jill  isterse yazar zaten.

Ygsden gayet güzel bir net çıkartmam aynı zamanda hayatıma giren hacı amcadan başka yolunda giden hiç bir şey yok. Birde sırf sinir stresinden kurtulmam için sınava yarım saat kala bana sigara uzatan homofobik annemin ince davranışlarından bahsetmiyorum. Benim acınası halimi görünce içinde kalan bir kaç parça annelik kırıntısından dolayı yaptığını düşünüyorum. Annemin içindeki annelik duygu kırıntısının benim umrumda olmaması çok acı bir durum.

Neyse kırıntı falan çok edebi oldu ve ben saçmalamay başladığımı hissediyorum. Hacı amcamdan bahsedeyim. Çok yaşlı değil hatta yaşlı bile değil. Adam yirmisekiz yasında. SAdece çenesinde bulunan gamzeden dolayı çok az dışa çıkık. Hafif kirli  sakallrı çenesine doğru geldikçe daha uzun gibi duruyor. O yüzden hacı amca diyorum. Çok gülmesine rağmen yüzünde hiç kırışıklık  yok. Kırışıklığı bırak hiç sivilce falan yok. Maksat lakap yakıp şirinlik olsun. Allah aşkına - canımcım,bebişim-den daha dürüst lakap değil mi ? :)

Yapacağım betimlemeyi sikeyim diyorum ve sınav sabahına dönmek istiyorum. Heyecandan olacak ki gece uyduğum yarım yamalak uykudan sabah kan ter içinde uyanmış olmam  bir tek benim başıma gelmiş olamaz herhalde. Rüyamda güvenlik görevlisiyle, otobüs görevlisiyle herkesle  tartıştım. En ilgincı ise saç rengimi beğenmeyen görevli beni sınava almıyordu. Saç rengim kızıl olduğu için kimse doğal olduğuna inanmıyor. Allah vergisi elimde değil.

Evden tam iki saat önce çıktık. Annemle kahvaltı, sigara falan derken elim ayağım titreye titreye girdim. Çok acayip bir duygu. Sınava girdim, mutlu mesut çıktım hacı amcayla buluşmaya gidecekken Amy'nin gözünden çok saçlarının büyük yer kaplayan suratını gördüm. Sınavdan sonra gördüm allahtan diyerek yoluma devam ettim. Ağızım kulaklarıma vara vara hacının arkadaşının yanına gittim. Hacı o sırada kuaföre gitmiş. Benim için süslenecekmiş yalancı köpek :) . Bir geldi kirli sakallarına biraz şekil verdirmiş, saçları şekilli. Üzerinde güzel bir gömlek içine giydiği sporcu siyah atleti, altına giydiği kot pantolonu dile kalıplı vucuduyla karşımda beni baştan çıkartıyordu. Kalıplı diyorum  ama biraz kilosu var cidden çok az.

Ricky'den sonra ilk defa böyle hisseiyorum. Sanki yıllanmış bir aşk gibi. Aşk demeyeyimde sanki yıllardır görüşüyormuşuz gibi. Şakalar muhabbetler havada ucuşuyor. Muhabbetide iyi hayvanın :) . Herşey yollu yolunda şuan hadi bakalım hayırlısı.

Bu yazıyı eklemekte biraz geç kaldım farkındayım ama yapacak birşeyim yoktu bir türlü müsait olamadım.Hacıdan önceki gerizekalı eski sevgilimin arkamdan çevirdiği işleri düzeltmekle meşguldum. Onlarıda başka bir gün yazacağım esen kalın..

3 Nisan 2013 Çarşamba

BOK -jill


An itibariyle hayatımın en boktan iki ayını yaşamak için kollarımı sıvamaya başladım. YGS’nin boktanlığı bir yana, battığım bokun içinden bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorum ve erişebildiğim tek çıkış yolu bu boktan geçen sınavın boktanlığını ikici sınava aktarmamak ki bu da çok boktan çünkü gerçekten bok olmayan çok az anımda ders çalışmam çok zor. Biliyorum kafanız karıştı. Benim de kafam karışık.

YGS’den tam bir hafta önce normal bir sabahın anormal öğleni için kalktım ve okula gittim. Aptal fizik, hayallerle geçen bir İngilizce ve sıkıcı matematiğin ardından okuldan kaçıp eve geldim. Annem gayet normal bir şekilde kapıyı açtı –Yalan! En az yarım saat kapıda bekletti- , içeriye girdim. Öğle yemeği şeysi için dolaba yapıştım, çay suyu koydum –çaysız olmaz-.

Tam götümün üstüne oturmuştum ki annem ve asık suratı karşıma geçti.

“Kızım, bunu nasıl yapabildin?”

“Neyi?”

“Bu hataya nasıl düştün?”

“Şey, bak eğer okuldan kaçmamı diyorsan, kimse yoktu ve izin alıp…”

“Hayır! İnsan bu hayatta ne için yaşar?” Aha! Ciddi bir şeyler geliyor. Cevap sorunun içinde gizli, şeytan ayrıntıda falan falan falan. Ve tabiî ki cevap : Cevapsız!

Beni bir sorgu odasında tepemde koca bir lambayla düşünün, alt fonda da başın öne eğilmesin aldırma gönül aldırma şarkısı. İşte durum o kadar ciddi.

“Bak anne eğer İbrahim olayını diyorsan…” Yine yarıda kesilen bir cümle ve daha fazla umutsuzluk. Şu İbrahim Ucubesini biliyorsunuzdur. Tek memeli! O olayı anlat anlat bitmez ama daha bu sabah bizim arka bahçedeki erik ağacından erik koparırken yöneticinin küfürlerini yiyişini görünce yarama su serpiliyor : “Orospu çocuğu, piç!” Kesinlikle katılıyorum!”

“Yalan atma! Karşında Çocuk mu var senin?! Bu dünyadaki en büyük sırrın ne?” Bu cümleleri kurarken nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun. Ben olsam beni dövmüştüm anne!

Jill’den herkese “Cevapsız Sorular” şarkısı armağan olsun, dostlar.

Birkaç sorunun ardından hıçkırıklarla ağlayan bir anne, çaresiz bir Jill, kapının ziline abanan bir kardeş… Boktan bir gün!

O gün ve onu takip eden üç gün boyunca depresyonda ağlayarak geçti. Bütün gün evde annemin tiksinen bakışları, YGS illeti ve ölüm korkusu…

Meğersem ben salağı, tee iki yıl önce açtığım bir blog için hazırladığım bir taslağı, içinde ilk ilişkimin de ayan beyan bulunduğu yazıyı kitaplığım en önüne savurmuşum. Zavallı annemcağızcığım da evin her yerinde İnternet Sözleşmelerinin ararken benim defteri bulsun ve sevgili Meryem kızının aslında bir sürtük olduğunu öğrensin. On kere dedim bak o sözleşmeler bende değil diye. Beni dinleyen mi var!!

Gerisi annemin “Biri duyarsa seni de beni de öldürürler. O babana yazık değil mi? Kızım sen dedenleri bilmiyor musun? Hemen para bulmamız lazım. Ömürlük dikiş attıralım!” Birisi anneme aslında o çenesini kapalı tutarsa kimsenin bir boktan haberi olmayacağını söylesin çünkü anneanneme söylemiş bile. Bir daha o anneannemlerin evine nasıl giderim bilmiyorum çünkü göt korkusu çok kötü bir korku.

İşin en kötü tarafı da bu olayı haftalar sonra bile kapatmamış olması ve inatla o adamın adını ve adresini istemesi. Bu iki şeyi ben bile hatırlamıyorum bile. Ancak annemcağızcığım çok sevgili kızlıkcığımı o adama vermiş olduğumu sanıyor. Fakat bilmiyor ki aptal kızı fazla merak göte yarak mantığından yoksun bir şekilde kendi kızlığını kendi bozmuş.

Evet, dostlar! Kıçınızla gülebilirsiniz, herhalde gülmeye başlamışsınızdır da. Bu çok meraklı Jill’inizin hiç ilk ilişkisi diye bir şey olmadı! Bunu yapan tek aptalda benimdir. Ama ben o çok sevgili kızlıkçığımı geri kazanmak istemiyorum. Benim için örülen saçma sapan duvarlara hiç gerek yok!

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de YGS’den bir gün önce beni sınava kim götürecek tartışması başladı. Maalesef ki babamla gidemedim ve baktım ki benim için önemli bir sınava annemle ve onun ürkütücü bakışlarıyla gitmek zorunda kalıyorum, çok uzun zamandır görüşmek istemediğim için görüşmediğim halamla gittim.

YGS sabahı kalktım üstümü giyindim, halamla buluştum ve içimdeki karamsar Jill’i o lanetli eve bırakmak istedim ama olmadı. Sınava kadar her şey mükemmeldi. Yine ufak bir pürüzü atlamış olabilirim.
Sınava gireceğim okulun önündeki çay ocağına biraz soluklanmak için oturduk. Sağ olsun babam yolu bize ezberletti köprüyü geçince ilk sağdan dön ve soldan üçüncü araya gir, biraz yukarı çık.

Tam çayımdan bir yudum alıştım ve biletliklerimi çıkartmanın da hüznünü içimde yaşıyorken karşıdan bir çocuk kaş göz yapıyor. Çocuk çok tanıdık ama ben tanımak istemiyorum. Çünkü Şahin’e benziyor ve ben Şahin’le her şeyi bok etmişim, yüzünü görürsem yerin dibine girmekten korkuyorum.Baktım çocuk halamı işaret ediyor.

 “Hala! Bu çocuk kim?” Hani belli ki akrabam…

Şahin çook uzun zaman önce tanıdığım tek rock müzik seven akrabam ve uzun yıllar onun bir mimar olduğu ve zenginlik içinde yaşadığı düşüncesi içerisindeydim taaaki bu güne kadar.

“Aaa Fatih!” Neyse ki Şahin değilmiş. Tuttuğum nefesi bıraktım ve hiç istifimi bozmadım. Fatih Şahin’in bir numara küçüğü…

Fatih yanımıza oturdu ve saçma sapan konuşmaya başladı. ÖSYM akrabaları aynı okulda sınava sokmaya karar vermiş ve bu kararıyla da hiç iyi etmemiş. Çocuk konuştu konuştu ve konu Şahin’e geldi.

İşte o an hayatımın travmasını atlattım diyebilirim. Geçmişim bütün salaklıkları görümün önüne geldi. Fatih sözelciymiş ve açık öğretim okuyormuş. Anlayacağınız tastiği yemiş şimdi hem açıktan okuyor hem de inşaatlarda amelelik yapıyor. Şahin ise sözel bölüm bitirmiş ve aptallık edip kütüphanecilik okumuş. Şimdi ise İstanbul’da bir bıçakçı dükkânı varmış ve kıt kanaat bıçak satıyormuş.

Şahin’in mimar olduğu yalanını bana kim attı?! Ben sırf genetiktir diye kafam basmasa da düz lisede sayısal okudum. Diploma notum bok gibi ve bir şeyleri değiştirmek için o kadar geç ki. Yahu birazdan YGS’ye giriyorum işte, daha ne olsun?!

Bütün sülalemin geri zekalı olduğu gerçeğiyle karşılaştıktan on dakika sonra sınava girdim ve barajı geçememe korkusuyla Yusuf Yusuf  çıktım.

En azından geçen ay alınan bıçağın nereden geldiğini öğrendim.

Ve bütün bu bokluklar burada sınırlı kalmadı. Ertesi gün gazeteye baktım, baktım, baktım, gazeteyi buruşturdum attım sonra içime sinmedi gazeteyi tekrar aldım, baktım, baktım ve bu döngüyü en az üç kere daha tekrarladım.

YGS’den geçemedim demeyeceğim. O kadar mal değilmişim ama maldan biraz daha akıllıymışım. Önümüzdeki maça bakmak için o kadar geç değil şimdi LYS’ye çalışıyorum ve annemin tek tehdidi hiçbir yeri kazanamazsam beni öldürmek. Ne yapacağım bilmiyorum Güzin Abla. Rumuz: Gebermeye son iki ay kaldı.

Rumuzum bile siki yemiş. Herkese hayırlı işler!

Gebermeden önce
JILL